Gotlar değil. Ama illa da bir isim istiyorsanız akla Fransızlar gelebilir.
Rönesans sanatçısı ve tarihçi Giorgio Vasarı (1511-1574), şimdi pek hayran olunan bu mimari tarzı için gotik terimini 1550 yılında keşfetmiş, ama bunu bir hakaret olarak düşünmüştü. Ona göre sivri kemerler, büyük tonozlu tavanlar “canavarca ve barbarca” bir zevksizlik ürünüydü. Bunun kabahatinin de Gotlar’a, Roma’yı yağmalayıp İtalya’nın klasik geçmişine saygısızlık eden Kuzeyli işgalcilere ait olduğunu düşünüyordu.
Bugün Lives of te Artists / Sanatçıların Hayatları (Leonardo ve Michelangelo gibi çağdaş olan ressamların, heykeltraşların ve mimarların kısa biyografileri) adlı eseriyle tanınan Giorgio Vasari’nin kendi de bir mimardı. Cosimo de’ Medici (1519-1574) için Floransa’daki Uffizi Sarayı’nı tasarlamıştı. Günümüzde dünyaca ünlü bir müze olan yapı, o zamanlar avukatlar için bir ofis binasıydı ( uffizi İtalyanca “ofisler” anlamına gelir).
Vasari, zirvesine Chartres, Reims ve Lincoln’daki büyük katedraller ile erişen kuzeydoğu Fransız ortaçağ tarzını çirkin, çok süslü ve eski moda buluyor, onu “Gotik” olduğu kadar “Germen” olarak da aşağılıyordu. Halbuki bu tarzın her ikisiyle de bir alakası yoktu. Bu tarz aslen İngiltere’de “Norman” mimarisi diye bilinen, daha basit, daha yuvarlak ve daha sağlam olan Romanesk’ten evrilmişti. Ortaçağ’ın bir katedral ustasına ne yaptığını soracak olsanız, muhtemelen opus Francigenum derdi: “Fransız işi”.
Ama Vasari’nin hor gören lakabı tıpkı Barok, Kübist ve Empresyonist gibi yapışıp kaldı (hepsi de aşağılamak için kullanılmıştı). Gotik tarz bütün Batı Avrupa’ya yayıldı. Olumsuz çağrışımlarını ise ancak 18. yüzyıl sonlarında, sanatçı ve yazarlar ilham almak için Ortaçağ’a baktıkları zaman kaybetti. Mimarideki “Gotik Canlanma” Augustus Pugin’in Parlamento Binası gibi yapılarını ortaya çıkarırken (1835), edebiyatta ise hayaletli yıkıntıların, perili evlerin ve bayılan kadın kahramanların konu edildiği yeni bir “gotik” roman ekolü doğurdu. 1983′te siyah kıyafetler giyip suratlarını beyaza boyayarak kasvetli müzikler dinleyen gençlere Got denmesini neden olan da kelimenin bu edebi anlamıdır.
Gerçek Gotlar Güney İsveç’ten (bugünkü ismiyle Götaland) gelir ve Got kelimesi kısaca “halk” demektir (Eski İskandinavca’da “insanlar” anlamına gelen gotar‘dan). Dört yüzyıldan uzun süre doğuya ve güneye göç etmişler, Fransa’nın, İspanya’nın ve İtalya’nın büyük kısımlarını ele geçirmişlerdir. MS 410 yılında batı Gotları’nın (Vizigotlar) askeri kumandanı Alaric, Roma’ya saldırmış ve burayı yağmalamış, şehir de 800 yıldan sonra ilk defa yabancı bir güç karşısında boyun eğmişti. İmparator Honorius (MS 384-423) başkenti sekiz yıl önce Rvenna’ya taşınmış olsa bile, bu durum psikolojik bir şok olmuş, Roma İmparatorluğu’nun uzun süreli çöküşünde kilit bir rol oynamıştır.
Ama Gotlar sadece kötü kader ve kasvetten ibaret değildi. Şehirler kurmuş, Hıristiyanlık’a geçmiş ve yüzyıllar sonra İspanya’da hala kullanılan yazılı bir yasal kanun hazırlamışlardır. Ancak 6. yüzyılın sonuna gelindiğinde doğuda diğer Germen kabileleri tarafından yenilgiye uğratılan, Kuzey Afrika’dan gelen İslamcı işgalciler tarafından İspanya’dan kovulan Gotlar, tarih sahnesinden yavaş yavaş silindi.
Got dilinin yazılı son izleri 16. yüzyıl Kırım’ından kaleme alınmıştı. Günümüze kadar kalan tek şey, sözlerinden hiçbir şey anlaşılmayan bir şarkı ve 80 kelimelik bir listedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder